27 Ekim 2016 Perşembe

iNSAN OLABİLMEK

Düşen sütyen askın yok. Canını acıtan ağda, cımbız yok. Duştan sonra saatlerce uğraşacağın saçın yok. Karnında taşıyacağın bebek yok.
Sancısını çekeceğin reglin yok. Cinsel ilişkiye girsen kaybedeceğin hiçbir şey yok. Tek başına gece dışarı çıksan laf atacak kimse yok. Şort giysen bakacak insan yok.
Altı üstü bir adam olacaksın. Onu da olamıyorsan geber daha iyi.

Okan Bayülgen








Okan Bayülgen hayranı değilim. Fakat yukarıda sözünü ettiği şeylere katılmamam mümkün değil. Şort giydiği için belediye otobüsünde hemşire Ayşegül Terzi' yi tekmeleyen ve serbest bırakılarak yaptığı yanına kâr kalan şahıs ve bu tür kadına yönelik şiddet içeren konular çokça gündemimizde. Adalet sisteminin bu konuda yetersiz kaldığını örnekleri ile görüyoruz. Bu akşam izlediğim ana haber bülteninde de konu buydu. Kanayan yara ,kadına yönelik şiddet. Gerçekten artık bu tarz haberler yüzünden televizyon seyredemez oldum. 

Hepimizi bir kadın dünyaya getirdi. Onların emeği, onların gülümsemesi, onların mutluluğu, onların sıcaklığı , onların naifliği, onların bir damla gözyaşı dünyaya bedel. Bunları çalmaya , eziyet etmeye kimsenin hakkı yok. Dilerim böylesi kötülükler son bulur. Dilerim sadece '' insan'' olmayı başarabiliriz. Sevgi hakim olsun yüreklere. 
                                                                                                                                          _Sade_

Ve okuduğum bu sözü paylaşmadan geçemedim;
                                                         
'' Korkaklar için ''karı gibi'' demeyin. Öyle kadınlar var ki.
Yüreklerini görseniz yüzünüz kızarır.''

I rest my case turkce altyazılı( Eğitim nasıl olmalı)





Zaman zaman değindiğim eğitim sistemi üzerine çekilmiş güzel bir video.  Çocukların içindeki yaratıcı ruhu canlandırmadıkça kalıplaşmış bir eğitim sistemini dayatmak hiç bir işe yaramaz. Sonuç mutsuz geçen bir öğrencilik hayatı olur. Sonuç işine mutsuz giden, sevmediği işi yaparak para kazanmaya çalışan bireyler doğurur. Sonuç mu?  Sonuç mutsuz insanlar...



_Sade_

23 Ekim 2016 Pazar

Yaş Almak Üzerine

   
Yıllarca sinemaya büyük emeği geçmiş olan Bert Lahr, yeni bir projede zorlu bir rol için oynama kararı almıştır.
Yakın dostları artık onun dinlenmesi gerektiğini, yaşlandığını, saçlarının beyazladığını ve bu rolün üstesinden ancak daha gençlerin gelebileceğini söyleyerek onu uyarmak istediler.
Bert Lahr ise onlara kısa ve öz olarak şöyle cevap verdi:
''Damın karla örtülü olması, evin içinde ateş bulunmadığı anlamına gelmez...''



Usta oyuncu çok güzel bir benzetmeyle cevap vermiş. Mühim olan yaş almak değil, sağlıklı yaş almaktır. İşte tamda bu yüzden birisi hapşurduğunda çok yaşa değil, iyi yaşa derim ve bana da öyle denilmesini isterim. Evin içindeki ateşin hiç sönmemesi dileği ile :)

_Sade_

14 Ekim 2016 Cuma

Dinle...


Merhaba blog  komşularım. 
Hayatın her alanında karşımıza çıkan , özellikle sosyal medyada sıkça rastladığımız özünü kaybedip kendisi olamayan kişilere bir parça değinmek istedim. Son günlerde sosyal medyada denk geldiğim bazı paylaşımlar ve sevgili Mayıs Yağmuru ' nun  dünkü yazısında değindikleri bunda etkili oldu diyebilirim . 
Ekranlardan severek takip ettiğim Dr.Zafer Akıncı geçenlerde bu konulara değinmişti. Bende hem onun hemde kendi düşüncelerimin yansıması olacak bu yazıyı paylaşmak istedim. Yine insana dair, yine herşeyden biraz...


Hiç bir şey göründüğü gibi değildir. Sosyal medyada gördüğünüz mutluluk tablolarına bakarak birilerini değerlendirme hatasına düşmeyin. Eğer herkes bu kadar hayatından memnun olsaydı psikolojik sorunlar, aldatmalar vs... bukadar artmazdı. Bunu aklınızdan çıkarmayın . Ve bir başkasına özenip '' niye onda var bende yok''  diye kendinizi boşuna üzmeyin. 
Blogger' da da bu duruma rastlıyoruz. Göstermelik sevgiler, emek harcanarak yazılmış blog yazılarını taklit etme, beklenti içinde olma ve daha nice durumlar.


Böyle durumlarla karşılaşınca üzülüyoruz haliyle. Belki tepki gösterince haksızlığa da uğruyoruz. Bu reel hayatta da böyle. İşte bu yüzden :
''Size doğru düzgün bir katkısı bile olmayan insanların hayatınız hakkında söz sahibi olmasına izin vermeyin . ''  
Tıpkı daha önce benim ve sevgili ''Daha Mutlu Daha İyi Bir Hayat Mümkün'' ün paylaştığı Nadide Hayat filminde verilen mesaj gibi '' ne derler'' diye düşünüp asıl yapmak istediğinden vazgeçen, kendisi olma cesaretini gösteremeyen nice insanlar var. Aynı yukarıda gördüğünüz görseldeki gibi...


Yazılan mesajlar, kullanılan emojiler ve o andaki yüz halleri. 
Buna ''mış'' gibi yapmak diyorum. Bu duruma reel hayatta da rastlıyoruz, sanal ortamda da. Kalbimizden geçmeyeni dilimize değdiriyor, hissetmediğimizi yüzümüze maske olarak yerleştiriyoruz.

Hiçbirimiz mükemmel değiliz. Fakat en azından özgün olmak, kendimiz olmak için biraz olsun çabalayabiliriz öyle değil mi?  Geçmişte türlü hatalarımız olmuştur, Bizlerde belki bu tarz durumlara düştük zamanında. Fakat hala öğrenciyiz şu hayatta. Öğreniyoruz. Bende öyle. 
Tıpkı Aşık Veysel'in dediği gibi. ''Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece'' . 

Sevgi ve selam ile...

_Sade_ 









12 Ekim 2016 Çarşamba

Dinle...



Biz bu zamana ve yere misafiriz. Geçip gidiyoruz. Amacımız, gözlemek, öğrenmek, büyümek, sevmek ve sonra eve geri dönmek. 


                                                                        Aborjin Atasözü ...

#MİM Tadımlık, Yutulmalık, Çiğneyerek Hazmedilmelik Kitaplar


Merhaba blog komşularım. Cevaplamakta geç kaldığım sevgili Cafe Tigris' in bu güzel mimi ve bana olan anlayışı için ona gönülden teşekkür ediyorum. Bloğumun tarzı gereği mimlere katılmaktan pek hoşlanmasam da sevgili Tigris' e olan sözümü yerine getiriyor ve yanıtlamaya başlıyorum. Keyifli okumalar dilerim :)

Tadımlık Kitap:
Aslında bu konuda örnek vereceğim, severek okuduğum başka kitaplar da var . Fakat okumaları için yakınlarıma verdiğim ve maalesef geri gelmeyen kitaplarım olduğundan , bende elimde olan ve fotoğrafını çekip koyabileceğim Sezgin Irmak'ın Zehr-İ Bal isimli kitabını söylemek istedim.

İstanbul'un 1870' li yıllarında başlayan sürükleyici, çok hoş bir dille anlatılmış aşk hikayesi. Macera ararsanız kitap size onu da sunuyor. Bu serinin ilk kitabı. O kadar keyifle okudum ki, kitabın devamını sabırsızlıkla bekliyorum.

Yutulması Gereken Kitap:
Turgut Özakman - Şu Çılgın Türkler. Hatta bu kitap için yalayıp yutulması gereken kitap da diyebilirim :) Ne yazık ki kitabın kendisi elimde olmadığı için onun fotoğrafını koyamadım. Ama bu kitabı mim' e dahil etmeseydim ol-maz-dı :)

Çiğneyerek Hazmedilmesi Gereken Kitap:
James Churchward - Kayıp Kıta Mu. Bilinmeyene, gizemli şeylere bir parça merakım olduğundan bu kitabı severek aldım. Almamdaki diğer bir önemli etken ise ulu önder Atatürk'ün bu kitapta anlatılanlara ilgi duyması ve kitabın Türkiye' ye getirtilerek dilimize çevrilmesini emretmesi oldu. Kitapta Atatürk' ü bu kadar  meraklandıranın ne olduğunu sizde benim gibi merak ederseniz okumanızı tavsiye ederim. İçindeki ilginç bilgilerle gerçekten çiğnenip hazmedilesi bir kitap. Bir kaç seri olduğunu da belirtmek isterim.

Bu mim'in üzerinden bir ay kadar bir zaman dilimi geçtiği için blog arkadaşlarımdan isim vermek istemedim. Mim' i yapmak isteyen tüm blog komşularım davetlidir.

Sevgi ve selam ile :)
_Sade_


7 Ekim 2016 Cuma

The Last Of The Mohicans (Oud cover) by Ahmed Alshaiba





Gününüze güzellik katması için siz bu cover' ı dinlerken , günüme güzellik katan bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. 

Daha önce de bindiğim iett otobüslerinde şahit olduğum bazı anılarımı burada paylaşmıştım. Bu öğlen onlara bir yenisi eklendi. Önümdeki koltukta birbirini tanımayan iki teyze oturuyordu. Bir yerden muhabbet açıldı ve sohbet etmeye başladılar. Nerelisin, nerede oturuyorsun diye devam eden sohbetten sonra teyzelerden cam kenarında oturanı yeni yaşadığı bir olayı anlattı. 

Bir kaç gün önce para çekmeye gitmiş. Ardından fatura yatıracakmış ama şeker hastası da olduğundan birden kendini kötü hissetmeye başlamış ve faturayı yatırmadan evine dönmüş. Eve geldiğinde çantasında cüzdanını aramış fakat bulamamış. Biraz düşününce anlamış ki parasını çektikten sonra cüzdanı çantasına koyduğunu sanarken yere düşürmüş. Üzülmüş haliyle. 
Aradan biraz zaman geçmiş ki kapısı çalmış. Teyzenin anlattığına göre 2 metre boylarında genç bir adam elinde teyzenin cüzdanı ile kapının önünde duruyormuş. Teyze hem cüzdanının bulunmasına hem de genç adamın evi nasıl bulduğuna şaşırmış .

Genç adam anlatmış; 
Meğer bu kişi teyzenin evine yakın bir mahallede bulunan fatura yatırma merkezinin sahibiymiş. Cüzdanı bulduktan sonra belki bir kimlik , bir adres bulurum düşüncesiyle cüzdana bakmış ve teyzenin yatırmayı sonraya ertelediği su faturasını görmüş. Fatura üzerindeki adresi okuyunca cüzdanı aynı adrese götürmeye karar vermiş. Ve böylece cüzdanı tam da sahibine ve içindekilerde eksiksiz olarak teslim etmiş. Teyze keyifle anlatıyordu bu olayı. İçinden para bile almamış, İsteseydi alabilirdi, nerden bilicemki. İyi insanmış... Diğer teyze de ''demek hala iyi insanlar varmış ''diye karşılık verdi. Anlatırken ses tonları biraz yüksekçeydi. İster istemez bende kulak misafiri olmuş oldum onlara ama duyduklarım günümü güzelleştirmeye yetti. Evet gerçekten de hala iyi insanlar var. O genç adamı tanımıyorum ama selam sevgi olsun o yüce gönüllü adama.


_Sade_

6 Ekim 2016 Perşembe

Birkaç Satır...


Ve zaman geçtikçe anlıyoruz ki, insan kendisine bir şey veremediği zamanlarda kendi kendine yabancılaşır. 
Sahip olamadığımız her şey bize sahip olur.  
Bu yüzden bir armağan, bir tebessüm, bir mutluluk vermeli insan kendine.  Ruhuna, vücuduna, zihnine iyi bir şeyler vermeli. Yol boyunca durmayan gezgin çabuk yorulur... İnsan bazen kendisini köşeye çekip dinlenmeli, ruhunu hissetmeli. 

Deli Çocuğun Güncesi



4 Ekim 2016 Salı

Yemek





İzmir'de bir grup genç pazar çarşı dolaşıp atılan sebze ve meyvelerden seçtiklerini bir araya getirip, yemek yapıp dağıtıyorlar. Sevgi ve yararlı olmanın insana ne kadar da yakıştığını gösteren görüntüleri izlerken bir yandan da aklın yaşta değil başta olduğunu, harekete geçmek için konum , mevki , zenginlik vs.'nin değil önce insan yüreğinin en temel güç olduğunu gayet güzel gösteriyor insana. Yemekler son damlasına kadar dağıtılıyor. Keşke sonsuz olan sevgide böylesine cömert dağıtılsa. 

Bir süredir buralarda değildim. Sessizliği içimi ısıtan bu görüntüler ile bozmak istedim. İnsan hayatı da tıpkı mevsimler gibi. Bazen yazı yaşıyor, bazen hazan mevsimini. Bazen çiçek açıyor, bazen yaprak döküyor. Mevsimler değişiyor, insan değişiyor. Değişim hep var ve var olmaya devam edecek. Bayram arefesi aile içinde bazı sağlık sorunları peş peşe yaşandı. Bende dahil. Bu süre içinde bloğuma girecek enerjim de yoktu, moralim de. Bu zaman zarfında beni merak edip mesaj yazan, tekrar tekrar nasıl olduğumu soran blog dostlarıma gönülden teşekkür ederim. Her bir mesajınız bana moral ve güç verdi. Sevgi ve dostluğun mesafe tanımadığını, ete kemiğe bürünmeden de kalpten kalbe ulaşabildiğini bir kez daha anladım. Mesajların sahibi dostlarımın da beni anladığını görmek mutluluk verici. Bence bu çok büyük bir hazine. Dilerim bana yansıttığınız sevgi sizlere de kat kat artarak geri dönsün. Şu an benim için her şey çok daha iyi şükür. Blog dostlarıma kucak dolusu sevgi ve selam ile.

_Sade_