29 Nisan 2016 Cuma

Hz. Mevlana'dan Aşk...


Yağmurların da ıslandığı bir yağmur vardır. Adı aşk. Ateşlerin de yanıp kül olduğu bir ateş vardır. Adı aşk. Kelebekleri intihara sürükleyen, yıldızları da kaydıran aslında aşk. Gölgelerin gölgede kaldığı bir durumdur, sırların sır verdiği bir haldir aşk. Ve aslında aşkın da aşık olduğu bir aşk vardır ilahi aşk.

Heey. O Da Ne!




Fotoğraftaki şirinliği bulun desem ne cevap verirdiniz?

Ofiste sıkıldığım ve bir an için pencereye yöneldiğimde bu küçük yolcu ile karşılaştım. İlk tepkim ''heey o da ne!'' oldu. Ofisimizin camından yukarı doğru ağır ama emin adımlarla tırmanıyordu. Hemen cep telefonuna sarılıp onu iş başında fotoğrafladım. O kadar küçük ki ekranı uzaklaştırdım olmadı. Yakınlaştırdım netlik kayboldu. Arkadan ışık da yansıyınca...Ancak bu kadar görüntüleyebildim :) Belki de kelebeğe dönüşmeden hemen önce uğramıştı camımızın önüne kim bilir. Allahım ne güzel yaratmış. Bir süre hayranlıkla izledim... Yolun açık olsun. Blog sayfama hoş geldin küçük tırtıl.

_Sade_

27 Nisan 2016 Çarşamba

Muhteşem Bir Video


Dinle...

Karavan. Evini sırtında taşıyan kaplumbağayı anımsatır bana. Bir karavan istiyorum bazen. Keşfetmek istediğim, özlem duyduğum, başka başka hayatların sürüp gittiği diyarları görmek için. Çok bir şey de istemem. Ailem olsun yanımda. Çok sevdiğim kahvem ve kitaplarım. Molalarda edindiğim doğadan küçük dostlarım, bir gülümsemesiyle günümü aydınlatan insanlar olsun. İllaki deniz manzarası, illaki uçsuz bucaksız dağlar olsun. Alabildiğine yeşil, alabildiğine mavi, alabildiğine rengarenk. Gördüğüm renkler alabildiğince ruhumda biriksin.
Bir tatlı istek bir tatlı yolculuğa dönüşür mü ? Yaşayıp görücez :)



_Sade_

22 Nisan 2016 Cuma

Dinle...

Hal diliyle anlatırken kendini
Lal olur susarsın ya hani
İçten içe taşan bir deniz olursun

Kanatsız uçarsın kıyısı olmayan denizlere
Bir bulut dolusu düş geçer aklından
Şekerleme paketini acemice açmaya çalışırken
Yere dökülen şekerlemelerine masum ve kırgın bakan bir çocuk gibi
Hissedersin ruhunun derinliklerinde
Hala kendi hayatının hikayesini yazıyor olduğunu

_Sade_




İskender Pala'dan.

Her gözyaşının ayrı bir anIamı vardı. Her damIanın hangi zamanda, hangi mekânda, hangi kişiyIe payIaşıIdığı önemIiydi. GözyaşIarı ne kadar çok şeye tercümanIık yapıyordu! DamIadığı, süzüIdüğü, aktığı veya kana dönüştüğü zaman, hep ayrı manaIarı vardı. GözyaşIarı gizIi duyguIarı açığa vuran mektupIar gibiydi.

İFADE

Bir gün Kızılderili bir adam, karşılaştığı beyaz adama “Sizin kasabanızda neden bu kadar kavga, çatışma ve savaş var? Her gün silahlar çekiliyor ve insanlar birbirlerini öldürüyorlar. Bizim kabilemizde hiç böyle şeyler yaşanmaz” der. Beyaz adam konuya hayli ilgi gösterir ve Kızılderililerin neden savaşmadıklarını öğrenmek ister. Bunun üzerine Kızılderili, beyaz adamın bu merakını giderebilmek için onu akşam gerçekleştirilecek olan tartışmaya davet eder.
Beyaz adam, tartışma saati çadırların önünde hazır bulunur ve karşılıklı oturmuş iki adam arasında geçenleri dikkatle izlemeye başlar.
Kızılderili arkadaşı, tartışma hakkında beyaz adama bilgi vermeye devam eder ve “Tartışmanın birinci aşamasında taraflar, birbirlerinin sözünü kesmeden yaşadıkları olayları anlatacaklar” der ve aynen de öyle olur.
A kişi sözü kesilmeden yaşadığı olayı anlatır. Ardından B kişi konuşmaya başlar. O da sözü kesilmeden anlatacaklarını tamamlar ve susar.

İkinci aşamada, taraflar yaşadıkları olayların kendilerine ne hissettirdigini anlatacaktır.
Bunun üzerine A kişi, olayın kendisinde yarattığı duyguları anlatır. Aynı şeyi B kişi de yapar.
Tartışmanın üçüncü aşamasında tarafların birbirlerine selam vererek çadırlarına çekildiklerini gören beyaz adam, hemen Kızılderili ahbabına yönelir ve neler olduğunu anlamaya çalışarak “Tartışma bitmediği halde neden çadırlarına geri çekildiler?” diye sorar.
“Son aşamada taraflar birbirlerini selamlarlar ve çadırlarına geri dönerler. Ortada bir yanlışlık falan yok” diyen Kızılderili adam, beyaz adamı bu açıklamasıyla ikna edemez. Beyaz adam “Üçüncü aşamada taraflar birbirlerine ne yapmaları gerektiğini söylemeyecek miydi?” der. Kızılderili adamsa işte aralarındaki en büyük farkın bu olduğuna işaret ederek “Hayır, bizde herkes birbirini dinler, karşılıklı duygularını öğrenir, ancak kimse bir diğerine ne yapması gerektiğini söylemez” der.



21 Nisan 2016 Perşembe

Bambu Yetiştirmek ve Sabır Dersi

Çin bambu ağacının yetişmesi, olumlu ısrar için güzel bir örnektir. Çinliler bu ağacı şöyle yetiştirir:
Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır, gübrelenir.
Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz.
Tohum yeniden sulanıp gübrelenir.
Bambu ağacı ikinci yıl da toprağın dışına filiz vermez.
Üçüncü ve dördüncü yıllarda . her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir.
Fakat inatçı tohum bu yıl da filiz vermez.
Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda bambuya su ve gübre vermeye devam ederler.
Nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar.
Altı hafta gibi kısa bir sürede de yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır.
Akla gelen ilk soru şudur:
Çin bambu ağacı 27 metre boyuna altı haftada mı yoksa beş yılda mı ulaşmıştır?
Bu sorunun cevabı tabi ki beş yıldır.
Büyük bir sabırla ve ısrarla tohum beş yıl süresince sulanıp gübrelenmeseydi ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz eder miydik?..




BANA BİR MASAL ANLAT BABA - YENİ TÜRKÜ


19 Nisan 2016 Salı

Can Yücel

Oysa
Ne kadar
Ne kadar
Ne kadar yalnız
Sanıyordum kendimi demin

Dinle...

Zenginliğimi far kettim.
Tebessüm belirdi yüzümde.
Mutlulukla karışık bir heyecan titredi gönül telimde.
Sonra...
Sevgi makamından vardım.
Şükür makamına.

_Sade_



(...)

Üç nokta aşktır...
Her nokta gizli bir Ahtır!...
Seviyorum deyip haykıramamaktır...
Boğazda düğümlenen iki çift sözdür...
Dilin lal, gönlün melal olduğu andır...
Gözlerden süzülmeyen iki damla gözyaşıdır...
Hissedilen fakat bir türlü yazılamayandır...
Kelimelerin kifayetsiz kaldığı andır...
Üç nokta; bitmeyendir bitemeyendir...

Hz. Mevlana

17 Nisan 2016 Pazar

Söz

"Başkasından üstün olmanın onurlu bir yanı yoktur.
Asıl onur, kişinin eski halinden üstün olmasından gelir."
Ernest Hemingway



15 Nisan 2016 Cuma

Dinle...

Hayalini kurduğum günden beri ilk kez konuşuyorum seninle.
Hayal edebiliyorsan eğer gerçekleşecektir.
İnanmak ve hissetmek arasında nice rotalar çizdim. Kanat çırptım.
Kah çocukken ayaklarımı güneşte ısıttığımda hissettiğim sıcaklıkta buldum seni.
Kah bir kumrunun bahar şarkısını dinlerken hissettiğim huzurda.
Bazen yağmur altında çocuklar gibi eylendik.
Geceleri göz kırpan yıldızlardan biri sen oldun , biri ben.
Aynı anda kahvemizi yudumlarken aynı anda gülümserken bulduk birbirimizi.
Küstüğümüzde oldu bizim. Sırf küstükten sonraki barışma (kavuşma) hissinin güzelliğini yaşamak için.
Hepsinde sevgi vardı. Hep sevgi vardı içimizde.
Seni ruhunun güzelliği için sevdim.
Beni ruhumun güzelliği için sevdin.
Yan yana değiliz belki.
Ama aldığımız nefesteyiz.
Sonunda aşk'ı bulmuş gibi.


_Sade_





Karanfil - Yeni Türkü


Deyiş

"Beğendiğiniz bedenlere hayalinizdeki ruhu koyup aşk sanıyorsunuz.."
William Shakespeare

14 Nisan 2016 Perşembe

Rahmetli yönetmen Lütfi Akad' dan hayatta ne yapıyor olursanız olun onun en iyisini yapmaya çalışmakla ilgili bir hatıra;

Adapazarı'na gitmeye hazırlanıyorduk.
Gitmeden önce bazı siparişler vermek üzere biriyle buluşmam gerekiyordu.
...
Birden üstümün başımın pek güven verici olmadığını fark ettim, özellikte ayakkabılarım çok kötü durumdaydı.
Taksim Sinemasının (şimdi Devlet Tiyatrosu’nun bulunduğu bina) uzun du-
varı boyunca art arda dizili ayakkabı boyacılarına doğru hızla yürüdüm, az vaktim vardı, en öndekinin sandığına ayağı­mı koydum. “Çabuk usta, şişir, acelem var,” dedim.

Boyacı başparmağı ile arkayı gösterdi, “Arkadaki arkadaşa geç beyim,” dedi. “Neden, ne oluyor?” dedim. “Ben ayakkabı boyarım beyim,” dedi adam, “bu benim işim, şişirme istiyorsan arkaya geç”.
Biran kalakaldım.
Bütün alacağı yirmi beş kuruştu, bir liranın dörtte biri. Ayağımı sandıktan çekmedim.
“Buyur, bildiğin gibi boya,” dedim, “hakkını ver”.
Beni bekleyen sonsuza kadar bekleyebilirdi, ben burada hayatımın dersini alıyordum. "


NADİDE HAYAT

Diyenler sadece konuşanlardır.
Yaşamak isteyip de yaşayamadıkları için,  başkalarını ayıplayıp intikam alırlar.

11 Nisan 2016 Pazartesi

BİR BİLEBİLSEK...

Size de olur mu bilmem; her ölümün ardından yaşamın peşine düşerim ben...

Yakın bir dostu toprağa verir vermez, kabrinin çiçekleri kurumadan daha, ihmal edilmiş kapıları çalar, özlenip gidilmemiş adresleri ararım; eski dostlukların tozunu alır, cam gibi parlatırım. İşi gücü boşlar, gecikmiş hal hatır sormaların, dar günde omuz omuza durmaların kapısını aralarım.

Hele erken ölüm... Tuhaftır, yitirilmiş ortak dostların ardından “sesini duymak istedim” telefonları gelir eş dosttan da... “Hadi kaçıp bir şeyler içelim” davetleri, “sana geçen gün haksızlık ettim” itiraflarına dönüşür; gecikmiş günah çıkarmalar, samimi özeleştiriler, sıcak dokunuşlar getirir ardı sıra...

Anlarım ki herkes benim gibi paniktedir. Bir musalla tasinin soğukluguyla ürperir yalnız kalpler ve ısınmak için hayırsız sevdalara koşulur, gündelik telaşta kırıp döktüklerini tamire çıkarır insanoğlu...

Ölüm, yaşamı öğretir bize; döverek sevmeyi belleten hoyrat bir anne gibi... Sevgi doğurur ecelinden...

Kalbinize yakın bulduklarınızı çantada keklik sanmayın. Sıkıca asılın onlara, tıpkı hayata asıldığınız gibi... Çünkü onlarsız hayat da anlamsızdır. Hayatınızı asla aşka kapatmayın. Aşkı bulmanın en kısa yolu, aşık olmaktır, korumanın en iyi yolu ise ona kanat takmak...

Hayatı çok hızlı koşmayın, nereden geldiğinizi ve nereye gittiğinizi unutmayın. Hayatın bir yarış değil, her saniyesinin tadı çıkarılması gereken güzel bir yolculuk olduğunu aklınızdan çıkarmayın.

Dün tarih oldu... Yarın bir sır... Bugünün kiymetini bilin.
 
 
 

BİLGE İLE KÖPEK

  Bir bilge, bir göletin başında oturmaktadır. Susuzluktan kırılan bir köpeğin devamlı olarak gölete kadar gelip, tam su içecekken kaçması dikkatini çeker. Dikkatle izler olayı. Köpek susamıştır ama gölete geldiğinde sudaki yansımasını görüp korkmaktadır. Bu yüzden de suyu içmeden kaçmaktadır. Sonunda köpek susuzluğa dayanamayıp kendini gölete atar ve kendi yansımasını görmediği için suyu içer. O anda bilge düşünür:

    -Benim bundan öğrendiğim şu oldu, der.
   
-Bir insanın istekleri ile arasındaki engel, çoğu zaman kendi içinde büyüttüğü korkulardır. Kendi içinde büyüttüğü engellerdir. İnsan bunu aşarsa, istediklerini elde edebilir.
    İnsan, biraz daha düşününce, aslında gerçek öğrendiği şeyin bundan farklı olduğunu görür. Asıl öğrendiği şey, insanın bir bilge bile olsa bir köpekten öğrenebileceği bilginin var olduğudur. Bu yüzden
ne varsa paylaş, senden de öğrenilecek bir şeyler vardır diğer insanlar için...

    Her insanın
bir hikâyesi ve söyleyecek bir sözü mutlaka vardır.

Alıntıdır.

ŞİİR

Göksu'da bir bahar,
Bin oluk kurdum,
İçtikçe kendimi,
Sarhoş buldum...

Ah çeker bu seher,
Rahman'ı sordum,
Mabedde değil de,
Gamzende buldum.

Kör kandil bu can,
Canı seyre durdum,
Narıbeyzanda,
Yarimi buldum.