31 Mayıs 2016 Salı

CAN BABA...



Farkında Olmalı İnsan…
Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı.
Farkı Fark Etmeli, Fark Ettiğini De Fark Ettirmemeli Bazen…
Bir Damlacık Sudan Nasıl Yaratıldığını
Fark Etmeli.
Anne Karnına Sığarken Dünyaya Neden Sığmadığını
Ve En Sonunda Bir Metre Karelik Yere Nasıl Sığmak Zorunda Kalacağını
Fark Etmeli.
Şu Çok Geniş Görünen Dünyanın, Ahirete Nispetle Anne Karnı Gibi Olduğunu
Fark Etmeli.
Henüz Bebekken ‘Dünya Benim!’ Dercesine Avuçlarının Sımsıkı Kapalı
Olduğunu, Ölürken De Aynı Avuçların ‘Her Şeyi Bırakıp Gidiyorum
İşte!’ Dercesine Apaçık Kaldığını
Fark Etmeli.
Ve Kefenin Cebinin Bulunmadığını Fark Etmeli.
Baskın Yeteneğini
Fark Etmeli Sonra.
Azraillin Her An Sürpriz Yapabileceğini,
Nasıl Yaşarsa Öyle Öleceğini
Fark Etmeli İnsan
Ve Ölmeden E vvel Ölebilmeli.
Hayvanların Yolda Kaldırımda Çöplükte
Ama Kendisinin Güzel Hazırlanmış Mükellef Bir Sofrada Yemek Yediğini
Fark Etmeli.
Eşref-İ Mahlukat (Yaratılmışların En Güzeli) Olduğunu
Fark Etmeli.
Ve Ona Göre Yaşamalı.
Gülün Hemen Dibindeki Dikeni, Dikenin Hemen Yanı Başındaki Gülü
Fark Etmeli.
Evinde 4 Kedi 2 Köpek Beslediği Halde
Çocuk Sahibi Olmaktan Korkmanın Mantıksızlığını
Fark Etmeli.
Eşine ‘Seni Çok Seviyorum!’ Demenin Mutluluk Yolundaki Müthiş Gücünü
Fark Etmeli.
Dolabında Asılı 25 Gömleğinin Sadece Üçünü Giydiğini, Ama Arka
Sokaktaki Komşusunun O Beğenilmeyen Gömleklere Muhtaç Olduğunu
Fark Etmeli.
Zenginliğin Ve Bereketin, Sofradayken Önünde Biriken Ekmek
Kırıntılarını Yemekte Gizlendiğini
Fark Etmeli.
FARK ETMELİ.
Ömür Dediğin Üç Gündür,
Dün Geldi Geçti Yarın Meçhuldür,
O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,O Da Bugündür.



30 Mayıs 2016 Pazartesi

STRES YÖNETİMİ

Stres yönetimi konusunda verilen derste öğretmen su dolu bir bardağı kaldırıp öğrencilerine sordu;
 – Bu su dolu bardağın ağırlığı ne kadardır?
Öğrenciler, 200 gr ile 400 gr arasında diye cevap verdiler. Öğretmen cevaplar üzerine dedi ki;
 
– Bardağın ağırlığı önemli değil. Herkes rahatlıkla kaldırabilir. Önemli olan bardağı ne kadar uzun süre elinizde tuttuğunuzdur. Eğer, bir kaç dakika tutarsam, ağırlığı hissetmezsiniz. Fakat bir kaç saat tutarsam, bardak ağır gelmeye başlayacak ve kolumda bir ağrı hissedeceğim. Eğer, çok daha uzun süre tutarsam, kolum dayanılamayacak kadar ağrır ve artık kalkamayacak hale gelir. Aslında bardağın ağırlığı aynıdır ama ne kadar uzun süre tutarsanız, bardak size çok daha ağır gelir.
Öğretmen anlatmaya devam etti:
 
– Eğer sıkıntılarınız küçük bile olsa devamlı yanınızda taşırsanız, hiç dinlenmezseniz sonunda sıkıntılarınız dayanılamayacak duruma gelir. İşteki sıkıntılarınızı eve taşırsanız, durmadan sıkıntılarınıza yoğunlaşırsanız, hayatınız çekilmez bir hal alır. Yapmanız gereken bardağı yere bırakıp bir süre dinlenmek ve daha sonra kaldığınız yerden devam etmektir.
 
 
 
 
 

Hz. Şems


Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını.
" Aman sakın kendini" diye tembihler.
Halbuki aşk öyle mi?
Onun tek dediği:" Bırak kendini ko gitsin! "
Akıl kolay kolay yıkılmaz.
Aşk ise kendini yıpratır harap düşer.
Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!

27 Mayıs 2016 Cuma

Richard Marx - Right Here Waiting







Çoook severek dinlediğim, daha melodisini ilk duyduğum anda bana ''ayy'' dedirten , kısacası gönül telimi titreten bir şarkıdır bu. İstanbul'un yağmurlu havası aklıma düşürdü işte...



25 Mayıs 2016 Çarşamba

SÖZ

Kendine alıştırdığın, emek harcadığın şeyden sonsuza dek sorumlu olursun.
 
- Küçük Prens

Kitap, Kitap, Kitap...

Blogger komşularımdan gördüğüm kadarıyla bir çoğumuz kitapları seviyoruz. Ben de öyle. Bir kitabı elime aldığımda ona dokunmak, hissetmek, arka kapağında yazanları okuyup kitabın içindeki dünyayı hayal etmek... Kitabı okuduktan sonra yerine koyarken bazen öpücük kondurmak gibi de bir huyum var nedense. Garip bir sevgi benimki. Ve tabi ki kitap kokusu. Dünyanın en güzel kokularından biri kitap kokusu benim için.
 
Her insanın az çok hassas olduğu bir konu vardır. Bende kitaplarım konusunda hassasım. Okuması için başkalarına vermekten, paylaşmaktan çok hoşlanırım.  Fakat verirken onlardan bir isteğim var. Okuyup bitirdikten sonra kitabımı bana geri teslim etmeleri. Kitaplarımın ahşap raflı kitaplığımda durmasını seviyorum. Okuduğum bir kitabı ileriki bir zamanda yeniden okumak istiyorum. Başka tanıdıklarıma okuması için tekrar tekrar vermek istiyorum. Birisine kitap verirken ''bunu sana aldım'' yada ''al oku, senin olsun'' demedikten sonra zaten o kitabı sadece okuması için ödünç veriyorum demektir. Kitap verdiğim kişiler yaş itibari ile üç aşağı beş yukarı bunu anlayabilecek yaştalar. Gelin görün ki  birisine kitap verirken ''Al bu kitabı oku canım. Bitirdikten sonra geri getir ama olur mu? Kitap konusunda hassasım biraz'' dememe rağmen geri gelmeyen nice kitabım oldu.
Hani oldu ya eğer karşımdaki kişinin kitap alacak gücü yoksa aynı kitaptan alır ona hediye ederim zaten. Yeter ki ödünç verdiğim kitabım bana geri gelsin.
 
Madem kitaptan söz açtım , severek okuduğum farklı türde iki kitap ismi paylaşmak istiyorum sizlerle. İnternetten kopyalayıp yapıştırmak yerine kendi kitaplarımın fotoğrafını çekip buraya koymak isterdim fakat ,maalesef bu iki kitabımda okunsun diye verildi ve geri gelmedi  :)

 
 
 
Atatürk'ün askerlik ve başkanlık hayatının dışında özel hayatının da anlatıldığı bir eser. Atatürk'ün hayatının her alanında istikrarlı ve kararlı hareket ettiğini biliyoruz. Bu kitabı okurken aile hayatında da böyle olduğunu gördüm ve ona bir kez daha hayran oldum. Sade bir anlatımı var. Atatürk'ü ve Latife hanımı konu alan çok güzel bir roman.
 
 


İkinci kitap bir kişisel gelişim, içsel yolculuk türünde. Fakat benim için onu diğerlerinden ayıran iki özellik var. Birincisi bu kitabı bana bir zamanlar gönül dostumun armağan etmiş olması.
İkincisi, kitabın yazarı Dan Millman'ın kendi hayatını ve içsel yolculuğunu anlatıyor olması.
Bir başka deyişle kendi dönüşümünü anlatıyor. Benim için hayatımdaki rehber kitaplardan biri oldu.
Aynı kitabın filmi de çekildi. Baş rollerde Scott Mechlowics ve Nick Nolte 'u görüyoruz. Filmi sonuna kadar izlemek kısmet olmadı fakat izlerken kitapla aynı tadı vermediğini söylemeden geçemiycem. Yine de izlemeye değer. Çok güzel mesajlar içeriyor.
 


Dünya jimnastik şampiyonu Dan Millman'ın  ve Socrates adını verdiği bilge bir adamın kesişen yollarının öyküsü.

Okuduklarımızı veya öğrendiklerimizi kendi hayatımıza uygulamadığımız sürece okumanın da, öğrenmenin de bize pek bir faydası yok. Bir düşünür şöyle demiş; ''insanlar ikiye ayrılır. Bilenler ve bildiğini uygulayabilenler''.  Bence çok haklı.

_Sade_




17 Mayıs 2016 Salı

Kelimelerin Gücü/ En İyi Kısa Film Ödüllü video


Hz.Mevlana'dan.



BU AYRILIK
 
Kusuruma bakmayın benim, dostlar,
bağışlayın beni.
Ben davullara, bayraklara aldırmayan
bir padişahın yoluna düşmüşüm,
deli divane olmuşum.
Çok uzaklardan yürüyen bir adam gibiyim ben,
çok uzaklardan geçen bir hayal gibi.
Ama yok da sayılmam hani,
var olan bir şeyim ben.
 
Haydi ben bensiz geleyim,
sen sensiz gel.
Ne varsa şu ırmağın içinde var,
soyunalım iki can,
dalalım şu ırmağa, hadi.
Bu kupkuru yerde yakınmadan gayri ne gördük,
bu kupkuru yerde ne gördük zulümden gayri.
 
Bu ırmakta ne ölmek var bize,
bu ırmakta ne gam var, ne keder var, ne dert.
Bu ırmak alabildiğine yaşamaktan,
bu ırmak iyilikten, cömertlikten ibaret.
 
Durma, çabuk gel, gelmem deme.
Ne evet demek yaraşır sana, ne hayır, dostum,
senin şânına sadece gelmek yaraşır.

Can Atilla - Kahramanların Hikayesi / Ülkemin Dağ Manzaraları Eşliğinde


Aşık olduğum Tersa güzel
Buyruğundur bir ömre bedel
Yalvardım Mevla'ya lütfetse kuluna
Bahşetse seni hükm-i ezel ...








Dinle...

Küçük ellerden kağıda yansıyan büyük hayallere bakıyorum şu an.
İşverenimin 5 yaşındaki yeğeni sık sık ofisimize uğrar. Hemen her gelişinde benden kağıt ister ve bu gördüğünüz resimlerden yapar. Sonra da çekmecelerimizin sağına soluna yapıştırır.





Küçük bir bedenin sahip olduğu büyük kalbinin yansımaları bunlar benim için. Salt sevgi enerjisini yansıtan böylesi hediyeler aldığım için şanslıyım şükür. Ablamların oturduğu sitede yeğenlerimin arkadaşları , yeğenlerimden duyduğu için bana hep arzu teyze der. Yaşla ilgisi yoktur bunun. Yeğenlerim doğal olarak bana teyze dedikleri için onların arkadaşları da beni teyze bellemiş. Bu yüzden onların da arzu teyzesiyim ben. Onlar da benim yeğenim sayılır. Bu hala böyle. Hatta bir gün sitenin bahçesinde dolaşırken yeğenimin bir arkadaşı , arzu teyze diye bana seslenince siteye yeni taşınan bir çocuk ''neden arzu teyze diyorsunuz. yaşlımı ki teyze diyorsunuz ona'' deyince çocuklarda ''tabi ki hayır. o bizim de teyzemiz sayılır'' dediklerini unutmuyorum. Çoğunun küçüklüğünü bilmemde payı var bunun.  İşte işverenimin yeğeni içinde durumumuz böyle.
 
En anlamlısı bu oldu benim için. Yaptığı bu resmi kendi elleriyle özenle kesti ve kalemliğime yapıştırdı. Neden kalemliğe yapıştırdın? diye sorduğumda '' baktıkça beni düşün diye arzu teyze'' dedi :)


Küçük bir çocuktan en son ne zaman armağan aldınız bilmiyorum ama bunun çok güzel bir duygu olduğu bir gerçek.  Manevi yeğenlerimin olması da güzel bir duygu elbet .Çocuk hisseden ve çocuk kalan herkese selam olsun :)

Sevgi ve selam ile. İlla Aşk ile...

_Sade_

16 Mayıs 2016 Pazartesi

Noktalama İşaretleri

İnsanoğlu bir gün virgülü kaybetti: Söyledikleri birbirine karıştı.
Noktayı kaybetti: Düşünceleri uzayıp gitti, ayıramadı onları.
Ünlem işaretini kaybetti bir gün: Sevincini, öfkesini, tüm duygularını yitirdi.
Soru işaretini kaybetti bir başka gün: Soru sormayı unuttu o zaman.
İki noktayı kaybetti bir başka gün: Hiçbir açıklama yapamadı.
Yaşamının sonuna geldiğinde elinde yalnızca tırnak işareti kalmıştı; "içinde de başkalarının düşüncesi vardı yalnızca".

13 Mayıs 2016 Cuma

CARİYENİN AŞKI VE YAVUZ SULTAN SELİM HAN


Yavuz Sultan Selim Han, Mısır'ı fethettiğinde bir süre orada kalır. İdareyi eline alıp kendi hâkimiyetini yerleştirmek için bu elzemdir. Bu sırada bir çadırda kalıyor. Çadırı süpürüp temizleyen, yemeği yapan Mısırlı bir cariye vardır ki, Yavuz Selim Han sabah çıkınca, cariye geliyor, akşama kadar çadırı temizleyip yemekleri hazırlayıp gidiyor, akşam olunca da Yavuz Selim Han çadırına dönüyor.

Cariye nasıl olduysa bir kaç defa Yavuz Sultan Selim Hanı görür ve Ona âşık olur. Lâkin umutsuz bir aşk. Zira bir tarafta koskoca Cihan Padişahı Halife-i Rûy-i Zemin, diğer tarafta basit bir cariye...

Fakat cariyenin aşkı dayanılmaz boyutlara ulaşıp da kalbine sığmaz hale gelince, ne yapacağını bilemez halde Halifeye açılmaya karar verir. Lâkin aradaki uçurum cariyeyi iyice çıkmaza sokar ve kararsız hale getirir. Bir yandan aşkının dayanılmaz baskısı, diğer yandan aradaki devâsâ farkın kendini engellemesi arasında bocalayan cariye Halifenin karşısına çıkma cesaretini kendinde bulamadığından, yazıyla ilân-ı aşk etmeye karar verir. Ve üç kelimelik bir not yazarak Halife hazretlerinin yatağına bırakır. Notta sadece üç kelime yazılıdır:

"Derdi olan neylesin?"

Akşam çadırına gelip de yatağının üzerinde küçük bir kağıt parçası bulan Yavuz Sultan Selim Han, kağıdı okuyunca bu notu yazanın, çadırını süpüren cariye olduğunu anlar. Ve kâğıdın arkasına cevabını yazar:

"Derdi neyse söylesin."

Kâğıdı aynı yere bırakır. Sabah olunca da çıkıp gider. Bir müddet sonra Cariye temizlik için çadıra geldiğinde ilk iş olarak kâğıdı arar. Kâğıdı bıraktığı yerde duruyor bulur. Kaparcasına kâğıdı alıp okuduğunda heyecanı bir kat daha artar. Halifenin cevabından cesaretlenen cariye, kâğıdı çevirip dünkü notunun altına şu cümleyi ekler:

"Korkuyorsa neylesin?"

Akşam olur. Halife çadıra döner. Kâğıdı okur ve cevabı yazar:

"Hiç korkmasın söylesin."

Sabah bu cevabı okuyan cariye artık kararını vermiştir: Aşkını bu akşam halifeye söyleyecek. Ne olacaksa olsun artık. Ve o gün temizliği bitirdiği halde gitmeyip Halifeyi beklemeye başlar. Yavuz Sultan Selim Han akşam çadıra dönünce cariyeyi kendisini bekler bulur. Cariye, Halifeyi görünce hemen ayağa kalkıp temenna durur. Yavuz Selim Han "Buyurunuz, sizi dinliyorum" deyince, cariye tüm cesaretini toplamaya çalışırken, titreyen ellerini gizlemek için elleriyle dirseklerini tutarak kollarını kavuşturur. Heyecandan yüzü kıpkırmızı olmuştur. Kalbi yerinden fırlarcasına atarken, titrek ve mahcup bir sesle: "Efendim..." der. "Cariyeniz... Size..." ve cümlesini tamamlayamadan yığılıp kalır.

Kalbine sığmayan aşkını söyleyemeden ruhunu teslim eden cariyenin, bu tertemiz aşkı karşısında Koca Halife gözyaşlarını silerek etrafındakilere şöyle der:

"Gerçek aşkı şu cariyeden öğrenin. Zira âşık, mâşukunun yolunda olur ve o yolda ölür."




AŞK'A KANATLANMAK


İranlı bir şair diyor ki:“AŞK’a uçarsan kanatların yanar...”

Bu söze cevaben Mevlana Hazretleri diyor ki:“AŞK’a uçmadıktan sonra kanat neye yarar...”

Ve Yunus Emre ekliyor:“AŞK'a vardıktan sonra kanadı kim arar...”

Tünaydın



Eveet. Bugün tamda bu moddayım. Hadi itiraf edeyim ruh halim genelde değişkendir ama bugün bu modda kalmaya ısrarlıyım. Bu sabah ablam ve eniştem geldi işyerimize ziyarete. Simit , açma almışlar. Bende çay demledim onlara. Çok mutlu oldum. O yüzden sizlerle daha erken selamlaşmak , günaydıııın demek isterdim ama işlerimi ancak halledip geçebildim masamın başına. Günü yarıladık sayılır. O halde benden kocaman bir TÜNAYDIIIN olsun.
Fotoğrafı görünce çok sevdim. Bugün tam da bu moddayım. Çokta umrumda, çokta tınn, çokta fifi. Gülmek bulaşıcıdır. Gülen yüzünüz solmasın :))

_Sade_

12 Mayıs 2016 Perşembe

KADIN


Hint mitolojisi KADININ yaradılışını şöyle anlatır;

Tanrı yaprağın HAFİFLİĞİNİ,
Ceylanın BAKIŞINI,
GÜNEŞ ışığının kıvancını,...
Sisin GÖZYAŞINI aldı;
Rüzgarın KARARSIZLIĞINI,
Tavşanın ÜRKEKLİĞİNİ buna ekledi;
Olanların üzerine;
KIYMETLİ taşların sertliğini,
BALIN tadını,
Kaplanın YIRTICILIĞINI,
KIŞIN soğuğunu,
Saksağanın GEVEZELİĞİNİ,
Kumrunun SEVGİSİNİ kattı.
Bütün bunları karıştırdı, eritti ve KADINI yarattı..


 
 
 
 

AŞK DİLENCİSİ

Sen her gece köşe başında,paramparça urban;kirli ellerinle, bir dilim ekmek için avuç açan sefil insan. İnan ki farkımız yok birbirimizden,...Belki sen, hayat boyu dileneceksin; istedigin beş kuruşu biri vermez ise, başka bir diyardan bir ikincisini bekleyeceksin. Lakin ben; hayatta bir defa dilendim. bir vefasızın aşkıydı, sevgisiydi derdim. Öylesine açık, öylesine boş kaldı ki elim, yemin ettim bir daha dilenmeyeceğim.
 
                                                                                        Victor Hugo
 

 

11 Mayıs 2016 Çarşamba

Dinleti






Orta okul yıllarında keşfettiğim ve hala severek dinlediğim şarkıdır kendisi <3

Dinle...

En son ne zaman diş doktoruna gittiniz. Ya da şöyle sorayım. En son ne zaman bir diş doktoruna seve seve gittiniz?

Yapacağı operasyon için beni üçüncü kez kliniğine çağıran diş doktoruma tamda bu şekilde cevap verdim. ''Seve seve gelirim'' .

Çocukluğumdan bu yana çokça diş problemi yaşadım. Haliyle çeşit çeşit  diş doktoruyla muhatap oldum. İnsanlar gökkuşağı gibi renk renk, türlü türlü huyları var. Özellikle sabır ve anlayış gerektiren doktorluk gibi meslek guruplarında bu durum daha çok ortaya çıkıyor.
İlk kez böyle ilgili, yaptığı işi sadece para kazanmak için yapmayan, severek yaptığı her halinden belli bir diş doktoruyla karşılaşıyorum. Güler yüzlü ve şefkatli. Evet bu kelimeyi özellikle büyük puntolarla yazmak istiyorum, ŞEFKATLİ. Şefkat ne kadar güzel bir şey. Hele ki insanın sağlığını emanet ettiği birisinden bu duyguyu tatmak çok güzel bir şey. Geçenlerde bahsettiğim iett şöförü abiden sonra böylesi bir diş doktoruyla yollarımız kesiştiği için şanslıyım. Hayatıma güzel insanların girdiğini gördükçe inanılmaz iyi hissediyorum. Allah güzel insanlarla karşılaştırsın bizleri. Bizlerde başkalarının karşılarına çıkan iyi insanlar olalım dilerim (:  

Bu akşam doktoruma üçüncü seans için gideceğim.
Seve seve gideceğim.


_Sade_



10 Mayıs 2016 Salı

SİMYACI' DAN



Üzerinde yaşadığımız dünya bizim daha iyi ya da daha kötü olmamıza göre, iyi ya da kötü olacaktır. Aşkın gücü burada işe karışır; çünkü sevdiğimiz zaman, olduğumuzdan daha iyi olmak isteriz her zaman.

Paulo Coelho / Simyacı

HATTAT BANA AŞKINI SÖYLE


 Şimdi hattat bana sevgini söyle.
Bana aşkını söyle.
Söyle ki yaradılışının özünde zaten ezeli aşk bulunan şu âlemi birlikte kucaklayalım. Çünkü o, tek kişinin kucaklamasıyla yetinemeyecek kadar geniş ve derin. Tek kişinin tek başına bilemeyeceği kadar karanlık ve aydınlık.
Bana sevgini söyle.
Bana aşkını söyle.
Senin aşkında, senin aynanda evvelâ kendimi göreyim.
Kendi güzelliğime hayran olayım. Ne kadar güzel yaratılmış olduğumun farkına varayım. Ben ağlayayım ve sen bana, ne kadar güzel ağlıyorsun, gözyaşların ne kadar güzel, de.
 
Bana sonsuzluğa dair bir şey söyle.
 
De ki varlığıma, de ki varlığına, de ki... mutlak olana açılan yollara inancım pekişsin. De ki, varlığından haberdar olayım. Güzel başını tahta bir rahleye dayayarak sen de ağla. Var olmuş olduğundan ve dahi var olmuş olacağından emin olayım. Binbir türlü çeşitlemesine dalarak âlemin evvelâ, binbir merhalesinden, binbir vadisinden geçerek; var olmayanın gözle görülmeyenin mutlak güzelliğinde bulalım kendimizi.
Ve öyle bir an gelsin ki varlarla yetinmeyerek artık yoklukları seçelim.
Aynalarda görünmez olalım.
 
Şimdi hattat, şimdi bana aşkını söylemelisin.
Şimdi bana sevgini söylemelisin.
 
 
Nazan Bekiroğlu / NUN MASALLARI
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

3 Mayıs 2016 Salı

CAN ATİLLA Rumeli Hisarı nın Yapılışı





Bu canlar hep mi güzel olur? Keramet ismin güzelliğinde midir, yoksa o ismin anlamını pekiştiren canın güzelliğinde mi? En başta ilk aşkım yeğenim Mesutcan ... Sonra ? Can Yücel... Can Dündar... Can Atilla.


İçimdeki ses dedim bu tınılara. Günün bu vaktinde paylaşmak istedim.



_Sade_

Dünyanın En Tehlikeli Tekvando Maçı



Bu iki minikten tekvando eğitimi almak istiyorum :)

Güzel Gün, Güzel İnsan

Üzerinden epeyce zaman geçti. Bir akşam iş çıkışı arkadaşımla her zaman kullandığımız iett otobüsüne binmiştik.  Şoför bey bizi hoş geldiniz, buyurun diye karşıladı. Açıkçası biraz şaşırdık ve bu şekilde karşılanmak çok da hoşumuza gitti. Hoş bulduk, teşekkürler diyerek bir yer bulup oturduk. Sonrasında dikkatimizi çekti. Şoför bey binen her yolcuya hoş geldiniz diyor, inen her yolcuya da iyi akşamlar dilerim. En güzel akşamlar sizlerin olsun efendim diye adeta yolcu ediyordu. Yolculara dikkat ettim kimisi aynı şekilde karşılık veriyor, kimisi biraz şaşırarak bir şey söylemeden yoluna devam ediyordu. Ben kendi adıma gerçekten eve gidene kadar yolculuktan keyif aldım. Arkadaşım isim bile yakıştırdı şoföre. Hoş geldiniz bey :) Sonrasında o şoför bey bir şekilde aklımda yer etti...
 
Ve günlerden bu sabah. Her zaman işe gidip gelirken kullandığım aynı iett otobüsüne binecektim ki tanıdık bir sima ile karşılaştım. Elinde çayı ile gelip otobüsün kapısını açtı. ''Günaydın, hoş geldiniz. Çay alırmıydınız? İsterseniz size de getirebilirim'' dedi. Aynı şekilde karşılık vererek teşekkür ettim. ''Sizi hatırlıyorum, daha öncede bu otobüs hattında görev yapmıştınız öyle değil mi?'' diye sordum.
Evet dedi. Önümüzdeki 1 ay boyunca her sabah aynı saatte bu hatta görev yapacakmış. İnanları çok güzel karşılıyorsunuz. Şimdiye kadar sizin gibi düşünceli davranan bir iett şoförüne rastlamadım dediğimde anlatmaya başladı.
 
Hanım efendi, bazen bana soruyorlar, hatta kızar gibi soruyorlar. Neden hoş geldin, buyurun diye karşılıyorsun abi. Ne diye herkese iyi akşamlar , en güzel akşamlar sizlerin olsun efendim diye söylüyorsun. Kim dinliyor seni diyenler oluyor. Düşünün diyorum. Evinize misafir geldiğinde siz hoş geldiniz diye karşılamıyormusunuz? Yolcu ederken iyi akşamlar diyerek uğurlamıyorrmusunuz? Güler yüz göstermiyormusunuz? Sizde burada benim misafirim gibisiniz. Tabi ki bu şekilde davranıcam diyorum. Hak veriyorlar. Dinimiz, inancımız bize bunu öğütler. İnsanlara tatlı dil, güler yüz göstermek gerek. İnsanlar birbirine böyle yaklaşsa ne kavga çıkar ne kalp kırılır dedi.
Ne kadar güzel söylüyorsunuz dedim. İnsan başka ne ister ki tatlı dil güler yüzden başka. Sizin gibi düşünceli bir şoförün yolcusu olmaktan memnun oldum dedim. Gülümsedi.
 
Miraç kandiliniz mübarek olsun. Bu güzel günde böyle hoş bir tanışıklığı paylaşmak istedim. Allah güzel dualar, güzel yürekli insanlarla karşılaştırsın hepimizi. Aşk'la kalın.

_Sade_


2 Mayıs 2016 Pazartesi

Söz


Sevmediğin birine asla ''seni seviyorum'' deme. İçinde olmayan duygulardan varmış gibi söz etme.
Kimsenin hayatına kalbini kırmak için girme. Sevgi dolu bakan gözlere asla yalan söyleme. Çünkü birine verebileceğin en büyük acı, aşık olmadığın birini kendine aşık etmektir.

                                                                                                                    Müşfik Kenter


Hz. Mevlana'dan

Bitkinin güzelliği tohumun iyiliğinden
İnsanın güzelliği ise kalbinden gelir.