27 Ağustos 2016 Cumartesi

CAN BABA


Bir yolun varsa gidilecek sona bırakma.
Bir sözün varsa dilden yüreğe, hiç susma...
Görmen gerekiyorsa birini, git yanına.
Okşaman gereken bir yürek varsa esirgeme elini.
Hayat çok zalim.
An gelir, elini, gözünü, yolunu, yüreğini alır senden.
O zaman istesen de 
Dokunamaz, göremez, gidemez, söyleyemez olursun...

Can Yücel


Mesele tamda budur...

Osmanlı mekteplerinde her çocuk kendi ilgi alanı ve yeteneğine göre değerlendiriliyor, ona göre eğitiliyordu. Bütün öğrencilere aynı dersler verilmiyordu. Ve mektebin duvarında şöyle yazıyordu;
''Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz.''

(alıntıdır) 

26 Ağustos 2016 Cuma

Köpeğin sadakat testi




Bu bir test. Sadakat testi. Fakat bana soracak olursanız daha çok sevginin nasıl bir şey olduğunun testi bu. İnsana sevgi, canlıya sevgi, köpeğin sahibine olan sevgisi . Siz buna ne derseniz diyin...

Sadece ülkemde değil, Dünya üzerinde dönüp dolaşan canlı olana zarar verme, yok etme kaosu terazinin bir kefesinde. Bu koca yürekli köpeğin insanı utandıracak sadakat ve sevgisi diğer kefede. Öyle çok görüntü geçiyor ki gözümün önünden. Öyle hislere kapılıyorum ki anlatmak zor. Gözlerimin nemlenmesine, yüreğimin sıkışmasına neden oluyorsa bir köpek , kendimde dahil sorgulamam gereken çok şey var.


_Sade_

22 Ağustos 2016 Pazartesi

YÜREĞİNDE OLMASAYDIM

Bir küçük çocuk başını kaldırıp
Bir yıldıza baktı ve ağlamaya başladı.
Yıldız ona ''Neden ağlıyorsun, çocuğum? '' dedi.
Çocuk ona, ''O kadar uzaktasın ki
Hiçbir zaman sana dokunamayacağım.'' dedi
Ve yıldız, yanıtladı çocuğu
''Zaten yüreğinde olmasaydım senin,
Beni göremezdin ki.''

John Magliola


 Huzur birazda budur benim için. Bir fincan kahve ve ona eşlik eden kurabiye. Fotoğraf makinem çalışmadığı için cep telefonum ile bu kadar görüntüleyebildim içinde bulunduğum huzurlu ''an'' ı. Bakarken kendi hissettiğiniz huzurlu anlar canlanıyorsa gözünüzde karşılıklı bir fincan kahve içmiş sayabiliriz birbirimizi. 

_Sade_  


Nadide Hayat - Efecan Şenolsun "O Günler"







Geldim bu dünyaya

Sanki dünmüş gibi

Geldim bu dünyaya

Sanki üzerinden yüz yıl geçmiş gibi

Şaşılacak şey değil bu.

İnsanız. İçimizde öyle bir okyanus var ki

Bazen durgun, bazen dalgalı.

Böyle olduğunu biliriz de,

Hatırlatacak birine ihtiyaç vardır bazen.



Tekrarı var mı bu hayatın? Kim evet diyebilir.

Yaş dediğimiz ne ki?

Doya doya yaşamadıktan sonra sayılardan ibaret değil mi?

An dediğin ne ki?

İçindeki güzelliği yakalamadıktan sonra,

İki harften ibaret değil mi?





Bu filmi bir kaç kez bloğumda andım. Çevremdeki insanlara izlemesini önerdim. Çoğu beni ilgiyle dinledi. Yada ben dinlediğini sandım. Zaman geçti. Garip bir şekilde önerdiğim hiç kimsenin filmi izlemediğini gördüm.

Neden mi garipsedim? Hayatın monotonluğundan şikayetçiyse, yaşam sevincini yitirdiğini anlatıyorsa bir insan neden sadece şikayet etmekle yetinir?  Neden faydalı olana kulak vermez? Şikayet etmek adım atmaktan daha mı kolay gelir insana?

Sorularımız çok belki, ama bazı şeylerin yanıtı bizim içimizde.

İçimizdeki çocuğun ve hayatın elinden Aşk ile tutabilmek dileği ile...



_Sade_









20 Ağustos 2016 Cumartesi

SatırArasıMim #1



Gökkuşağı gibi rengarenk blog dostları. Merhaba.

Sevgili ACEMIDEMIRCI ve Blogger' a yeni katılan komşum Özgürlük Savaşçısı' n dan MİM daveti aldığımı gördüm. O halde davete icabet edelim .Bakalım neler sormuşlar.

1 - Nasıl blog yazmaya başladınız? 

Bundan 8 yada 10 yıl kadar önce, gönül dostumun bana şöyle dediğini hatırlıyorum. '' Yaz, ne olursa olsun yaz. Başkaları saçma bulur yada beğensin diye düşünme. Bir cümle bile olsa yaz.'' Ve sonra bana Blogger' dan bahsetti. Bu sayede Blogger ile tanışmış oldum. Benim gibi bazı şeyleri konuşarak değilde yazarak daha rahat anlatanlar için ve paylaşmayı sevenler için Blogger uygun bir yer. Bilgisayar ortamındaki evimiz. 

2 - Bloğunda daha önce yazmadığın tarzda yazsan bu ne olurdu? 

Bloğumda istediğim her tarzda yazıyorum aslında. Bazen kendi duygu ve düşüncelerimi, bazen hayata yön veren bir sözü, bazen okuduğum bir kitabı, bazen yine hayatımıza yön verecek bir videoyu. Hepsinde amacım sadece yazmak ve paylaşmak. Blogger' ın da güzel tarafı bu bence. 

3 - Bloglarda okumayı en çok sevdiğin konular nedir?

Emek verilmiş, içten ve kendince yazılmış paylaşımları okumayı seviyorum. Faydalı ve okuyana bir şeyler katan her  paylaşım kabulümdür. Özellikle beni çocukluğuma götüren, okurken hayallere daldıran, çektiği fotoğraflarla kendi gözünden bize hayatı gösteren blogger komşularımın paylaşımları bana keyif veriyor. 

4 - Hayatta en çok yapmak istediğin üç şey nedir? 

Evet. Yapmak istediğim şeyler var. Sayısı da üçü epeyce geçiyor. Madem üç tanesi soruldu söyleyeyim.

*Refleksoloji öğrenmek istiyorum. Sağlık konusunda yardıma ihtiyacı olan insanlara , hiç olmazsa kendi çevremdeki insanlara bu vesile ile faydalı olmak istiyorum.

*Gitmediğim memleketleri gidip görmek, oraların havasını solumak, insanıyla sohbet etmek istiyorum.

*Son olarak çok sevdiğim '' Nadide Hayat'' filminde Nadide hanımın repliğini paylaşmak istiyorum

“Bu hayat benim. Yarısını başkaları için harcadım.
Geriye ne kadar ömrüm kaldı bilmiyorum…
Belki kırk yıl belki bir gün…
Geriye kalan hayat benim ve ben nasıl istiyorsam öyle geçecek.
Ben bu gemiden mutlu ineceğim…”   

Şu hayatta kendisi olmak isteyen bir insanın duygularını en güzel ifade ettiği cümlelerden bence. 
*Daha çok farkında olmak istiyorum. Çoğu insanın yaptığı gibi kendini kandırmak değil, kendim olmak ve öyle yaşamak istiyorum. Tüm çabam bunun için :)

MİM'in devamı için özellikle isim belirtmek istemiyorum. Bu soruları yanıtlamak isteyen tüm blog komşularım davetlidir. ACEMIDEMIRCI ve Özgürlük Savaşçısına içten teşekkürler :)
_Sade_


14 Ağustos 2016 Pazar

Me Before You / Senden Önce Ben


Hayata bir kere geliyorsun.
Mümkün olduğunca dolu dolu yaşamak aslında senin görevin.


Gösterime girdiği ilk günden beri izlemeyi çok istiyordum. Gittim,izledim ve izlediğim bu güzel filmi kalbime koydum. Kitabını okumadım. Fakat gösterimden kalkmasına az bir zaman kalan bu filmi sevdim. Bence filmin ismi her iki karakter içinde geçerli. Lou ve Will'in hikayesi...

_Sade_

HZ. MEVLANA

Ay vurmuyorsa yüzüne,
Güneş vurmuyorsa pencerene,
Kabahati ne Ay' da ne Güneş'te ara.
Gözlerindeki perdeyi arala.

Dinle...

Bir yola çıktıysan eğer yaşam haritasında
Kaybetmeye başladığnı hissediyorsan insan olmanın güzelliğini
Ruhunla bak doğaya

Aile olmanın güzelliğini unuttuysan eğer 
Bak şu hayvan deyip geçtiğin , birbirine görünmez bağlarla bağlı mirket ailesine.

Anne baba olmanın zorluklarındansa şikayetin
Bak şu şikayet etmeyen penguenlere.

Elbette yürüdüğün yolda zorluklar olacak. Yorulacaksın, isyana varacak sözlerin belki.
Kalkıp yeniden yola devam edecek gücü bulamıyorsan eğer, bak  şu çiçeğin yaşam gücüne.

Çocukken ne çok hayal kuruyor insan. Büyüyünce ne oluyor o hayallere?
Hayal kurmayı unutmaktan şikayetçiysen eğer, çocukluğunu hatırla. 
Çocukluk asla unutulmayacak en güzel rehberdir.

Sadakatle okşamak istersen bir yüreği
Bak şu kuşlara

Gör farklılıkları ortadan kaldıran sade sevgiyi.

Görmesini bilirsek doğadan da, çocuklardan da öğreneceğimiz çok şey var. Bu yüzden belki birazda belgesel gibi oldu paylaşımım. Fakat bizlerde doğanın bir parçasıyız. 

Hayat bir aynadır.

_Sade_






7 Ağustos 2016 Pazar

#BloggerLife2 MİM (ilk mim'im)


Merhaba Blogger dostlarım, diğer bir söylemimle blog komşularım :)  Paylaşımlarını beğenerek okuduğum, bırakılan yorumlara ilgiyle yanıt veren ve tanıdığım için çok memnun olduğum sevgili Cafe Tigris keyifli bir mime beni de davet etmiş. Yaklaşık beş ay önce internet ortamındaki evim dediğim blog sayfamı oluşturdum. Bu zaman diliminde ilk kez mime davet ediliyorum. Sevgili Tigris bunun için çok teşekkür ederim ve buradan da söylemek istiyorum senin mimini çok keyifli buldum :) Paylaşımlarının daha çok güzelliklere vesile olması dileği ile... Geçelim MİM' e.

1- Blogger denilince aklınıza gelen üç şey nedir? 

*Blogger, paylaşma adına bir yolculuk.
*Zaman ve mesafeleri ortadan kaldıran, ete kemiğe bürünmeden de güzel dostlukların kurulabileceğini gösteren  internetteki evimiz.
*Konuşarak ifade etmekte zorlandığımız şeyleri bile rahatça ifade edebildiğimiz, biraz kendinle konuşuyor gibi, biraz ekranın arkasındaki ''can'' ile konuşuyor gibi sözcüklerin yazıya döküldüğü ışıklı sayfa.

2- Her temadan (kişisel, gezi, kozmetik, kitap...vs.) yazılarını en çok beğendiğiniz, okumaktan bıkmadığınız bloglardan örnek verin desem?

Örnek istiyorsanız sadece izlediğim blogger dostlarına bakmanız yeterli. Aksi durumda samimi bulmadığım blog yazarlarını zaten izlemiyorum. Bu yüzden blog komşularımın her biri benim için ayrı değerli ve keyif verici paylaşımlara sahip. Sadece adını zikretmeden geçemeyeceğim , burada kalmamda etkisi olan çok güzel bir isim söylemek istiyorum. UÇUN KUŞLAR bloğunun sahibi , sevgili Makbule Abalı. Blog sayfamı açtığım dönemde bir sebepten tamda sayfamı kapatmayı düşündüğüm bir gün, bıraktığı yorum ve ilk misafirim olması nedeniyle bendeki yeri ayrıdır. 

3- Yeni blog yazmaya başlayan arkadaşlara verebileceğin öneriler neler?

Yaklaşık beş aydır buralardayım ama bu benim ilk blog sayfam değil. Bundan bir kaç yıl öncede blog sayfam vardı ve sistemsel bir sorun nedeniyle sayfama giremez, paylaşım yapamaz olmuştum. Az çok blog tecrübem var diyebilirim :)

Ne paylaşırsanız paylaşın, buradaki önceliğiniz samimiyet olsun. Kendiniz olun. Sırf popüler olmak yada yüksek sayıda izleyici edinmek adına bir şeyler yapmaya çalışmayın. Blogger bu tarz bir ortam değil, olmamalı da zaten.  İzleyici sayısı kaygınız olmasın. Sadece içinizden geleni paylaşın. Beğenen zaten gelir, beğenmeyense kendisi bilir :)

Bloğunuza yazılan yorumları cevapsız bırakmayın. Şöyle düşünün . Blogda yazdığınız bir yazıyı blogger da değilde hani günlük hayatta birisinin yüzüne karşı söylüyorsunuz. O kişinin size cevap vermesini, ne düşündüğünü söylemesini istemez misiniz.  Susup size cevap vermediğinde rahatsız olmazmısınız. Yorumlara cevap verme konusunda da böyle düşünün lütfen. 

4- Hangi ülkede yaşamak isterdin?  Yada en çok gitmek istediğin mekanları yazabilir misin?

Ülkem kadar insanı sıcak, toprağı bereketli, tarihi zengin bir yer daha yok. Ülkemi seviyorum. Başka bir ülkede yaşamam gerekseydi nerede yaşardım bilemiyorum ama denizden uzak olmayan sıcak bir ülkede yaşamak isterim. 
En çok gitmek istediğim mekan Kaz Dağları, Demre, Kızıl Deniz...Bu böyle uzayıp gider. Gidip görmek istediğim çok mekan var :)

Uğurlu sayım yedi. Bende blog dostlarımdan yedi kişiyi mimlemek istiyoruuum :)

http://metebilge.blogspot.com/  Bir
http://ucunkuslar.blogspot.com/  UÇUN KUŞLAR 
http://dahamutluyasam.blogspot.com/ Daha Mutlu Daha İyi Bir Hayat Mümkün
http://www.gezginkova.com/ Gezgin Kova
http://turgayaksoy.blogspot.com/ Turgay Aksoy
http://mayisyagmuru.blogspot.com/  Mayıs Yağmuru
http://camdandusler.blogspot.com/ Camdan Düşler

Not: MİM etkinliğinde yukarıdaki resim kullanılacaktır.  

Sevgi ve selam ile.




5 Ağustos 2016 Cuma

Korkma Kalbim



Hayat insana elinden geleni yapmayı öğretiyor ama kalbinden geleni yaşamayı öğretmiyor.
Bu hayattaki en büyük engelleri hiç hak etmediği halde kalbimizin önüne koyuyoruz.
Susturuyoruz onu, duymazdan geliyoruz söylediklerini ve zamanla korkutuyoruz kalbimizi...

Geç kalıyoruz. Yaşamaya, hissetmeye ve aşka...

Şimdi bu satırları okuyorsan eğer hâlâ hayattasın demektir ve bu hâlâ yaşanacak şeyler olduğunun en büyük kanıtıdır. Kalbini görmezden gelme çünkü sana en doğru yolu eninde sonunda yine o gösterecektir.

En güzel yerlerde, en doğru insanlarla yollarımızın kesişmesi ve her zaman en iyisinin değil, en hayırlısının olması dileğiyle...

Ahmet Batman/ Korkma Kalbim kitabından.


Kitap öyle sade bir dille yazılmış ki, bir günde okunabilecek türden. Kitabın sonunda yazarın okuyucuya bu notu vardı. Madem okuyucuydum, maden paylaşmayı seviyordum...Eh paylaşmadan olmazdı...
_Sade_

2 Ağustos 2016 Salı

CAN BABA...



Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni

Diyelim için çekti bir sabah vakti
Erkenceden denize gireyim dedin
Kulaç attıkça sen
Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
Ege denizi bu efendi deniz
Seslenmiyor
Derken bi de dibe dalayım diyorsun
İçine doğdu belki de
İşte çil çil koşuşan balıklar
Lapinalar gümüşler var ya
Eylim eylim salınan yosunlar
Onların arasında bulacaksın beni

Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
Çakmak çakmak gözleri
Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
Herkes orda sen de ordasın
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe mutluluğa doğru
Her işin başında sevgi diyor
Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
Bi de başını çeviriyorsun ki
Yanında ben varım  

Tahta Atın Öğrettiği

 
 
İki çocuklu bir aile hafta sonunu piknik yaparak geçirmeye karar vermiş.

Piknik yerine vardıklarında, anne yemeği hazırlarken, baba çocuklarıyla birlikte kısa bir yürüyüşe çıktı.
Yürüyüş uzun olmasa da, çocuklardan küçük olanı yorulmuştu. Yalvaran gözlerle babasına bakıp:
''Babacığım,'' dedi, ''çok yoruldum, beni kucağında taşır mısın?''
 
Baba, '' Ben de biraz yoruldum oğlum,'' der demez, çocuk ağlamaya başladı.  Baba tek kelime etmeden etraftaki ağaçlardan birinden kuru bir dal kesti. Dalı çakısıyla biçimlendirip yonttu, sonra da oğluna verdi.
''Al sana güzel bir at,'' dedi.
Çocuk dal parçasından yontulmuş ata sevinçle bindi ve ''Deeh! Deeh!'' diye bağırarak annesinin sofra kurduğu düzlüğe doğru koşmaya başladı.
 
Küçük oğlunun birden yorgunluğunu unutup canlanışını gülerek seyreden baba, yanındaki kızına, eliyle küçük kardeşini göstererek, ''Hayat budur işte, kızım,'' dedi. ''Bazen kendini çok yorgun hissedersin. Öyle olduğunda, kendine değnekten bir at bul ve yoluna devam et.
Bu at da, yerine göre bir arkadaş, bir şarkı, bir şiir, bir umut, bir çiçek, bir özlem, bir hayal ya da bir çocuğun tebessümü olabilir.''
 
Murray Banks